İçindekiler dizini

Bu çalışmada Teknolojileri ve Teknolojinin Eğitime Etkisi incelenmiştir. Aşağıda detaylarını bulabilirsiniz.

Bu makaleyi Spotify’da sesli olarak dinlemek için podcast’ine bu linkten ulaşabilirsiniz.

Öğrenmenin Tanımı ve Gelişimi

Öncelikle öğrenmenin ne olduğu sorusuyla başlanmıştır. Öğrenme, hepimizin zihninde net bir tanımı olmasa da bireyin becerilerinde, davranışlarında; psikomotor, duyusal ve yeteneklerinin yansıması olarak algılanmaktadır. bilimcileri öğrenmeyi bazen bireyin davranışlarının kasıtlı olarak değiştirilmesi şeklinde tanımlamışlardır. Ancak, Piaget gibi gelişim kuramcıları bu tanımı genişleterek, sadece davranışa dönüşmeyen gelişmelerin de öğrenme olarak kabul edilip edilemeyeceğini sorgulamışlardır. Bu bağlamda, öğrenme, bireyin , psikomotor ve duyusal gibi becerileri kasıtlı olarak kazanması şeklinde tanımlanmaktadır.

Öğrenme süreçlerinde teknolojinin nasıl kullanılacağını anlamak için, öncelikle öğrenmenin beyinde nasıl gerçekleştiğini bilmek gerekmektedir. Beyinde öğrenme, nöron adı verilen sinir hücreleri aracılığıyla gerçekleşir. Bu sinir hücreleri, birbirleriyle kurmak için elektriksel ve kimyasal sinyaller gönderirler. Öğrenme süreci aynı zamanda bir protein sentezi oluşumuyla da ilişkilidir. Beyin, öğrenme mekanizmalarında benzer düzeydeki öğrenmeleri aynı bölgelerde toplama eğilimindedir. Bunun nedeni, bu öğrenmelerin birbirleriyle ilişkili olmasıdır. Örneğin, bir matematik problemi çözmek için toplama, çıkarma, çarpma ve bölme gibi temel becerilerin öğrenilmiş ve ilişkili bir şekilde beyinde tutulması gerekir. Bu sayede, ihtiyaç duyulduğunda bu beceriler birbirine entegre biçimde çalışarak problemin çözümüne yardımcı olurlar. Dolayısıyla beyin, öğrenmeyi belirli bir mekanizma içerisinde gerçekleştirir.

Beynin Tüketimi ve Öğrenme İlişkisi

Beyin, tüketimi, kan akışı ve oksijen kullanımı açısından vücudumuzdaki en fazla tüketen organdır. Beynin temel kaynağı glikozdur, yani şekerdir. Eğer bir birey yemek yedikten sonra hareketsiz kalırsa, vücut ATP () üretemez ve beyne yeterli gidemez. Bu durum, sınıf ortamında öğrencilerin uykusunun gelmesine, esnemesine ve hatta beyinlerinin uyku moduna geçmesine neden olabilir, çünkü ihtiyacını karşılayamazlar. Beyin günde yaklaşık 59 damacana kan pompalar ve bu kanın büyük bir kısmını sırasında tüketir. Eğer yetersizliği olursa, beyin öncelikle öğrenme mekanizmasını kapatmaya yönelir, çünkü diğer hayati fonksiyonların devam etmesi gerekmektedir. Bu biyolojik bilgilerin anlaşılması, teknolojinin öğrenme süreçlerine nasıl entegre edileceğini kavrama açısından temel oluşturmaktadır.

Beyindeki Öğrenme Yapıları ve Duyguların Rolü

Beyinde , ve gibi öğrenme süreçlerini idare eden önemli yapılar bulunmaktadır. , Yunanca’da “deniz atı” anlamına ve gerçekten de deniz atına benzeyen bir yapıya sahiptir. ve bu yapının hemen yanında yer alır. Bu üç yapının beyinde bir araya gelmesi tesadüfi değildir. İnsanları diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden biri öğrenme kabiliyetimizdir. Kas gücü, zehir, zırh veya kanat gibi fiziksel özellikler açısından diğer varlıklara kıyasla üstünlüğümüz olmasa da, beynimizdeki bu fonksiyonel yapıların bir araya gelmesi bizi diğer canlılara göre daha anlamlı ve güçlü kılar.

, tepkisellik ve duygu düzenlemeden sorumlu bir yapıdır ve hipokampüsün hemen yanında bulunur. Bu konumun öğrenme üzerindeki etkisi oldukça büyüktür. Örneğin, bir çocuk ilk kez acı biber yediğinde veya dikenli bir güle dokunduğunda hemen tepki verir; elini çeker veya biberi çıkarmaya çalışır. bu tepkiselliği otomatik olarak kaydeder. Bu tek bile, çocuğun bir daha acı bibere yaklaşmasını engeller; çocuk onu ağzına götürmeyecektir. Bu, öğrenmenin ne kadar hızlı ve otomatik bir şekilde gerçekleştiğini gösterir. Eğitimciler olarak bu durum bize önemli bir ipucu vermektedir: Derslerimizde tepkisellik ve duygu düzenlemelerini dikkate alırsak, öğrenme daha kalıcı ve sürdürülebilir hale .

Peki, teknolojinin bu süreçteki rolü nedir? Sınıf ortamında her ne kadar öğrenmeyi gerçekleştirmeye çalışsak da gerçek yaşam deneyimlerini ve tepkisellikleri tam anlamıyla kurgulamak zordur, bu da öğrenmeyi sınırlar. İşte bu noktada devreye girer. , tepkileri ve gerçekçi yaşantıları sınıf ortamına taşıyarak öğrenmeyi zenginleştirmeye yardımcı olur.

Teknolojinin ve Algısı Üzerindeki Etkisi

Yakın zamanda yapılan araştırmalar, (AR) veya sanal (VR) gibi teknolojilerin bu alandaki gücünü ortaya koymaktadır. Örneğin, Japonya’da yapılan bir , annesini kaybetmenin getirdiği ağır bir depresyon yaşayan bir birey üzerine odaklanmıştır. Psikiyatristler ve psikologlar eşliğinde yürütülen bu rehabilitasyon sürecinde, ve sanal kullanılarak bireyin annesinin sanal bir görüntüsü yanına getirilmiştir. Birey, kafasına takılan sanal başlığıyla (brain cap), annesiyle son görüşmesini yapamadığı ve içindekileri ona dökemediği için yaşadığı depresyonun tespit edilmesi üzerine, bu teknolojiyi kullanmıştır. Black Mirror gibi dizilerde de benzer senaryoların işlendiği gibi, bu sanal uygulaması, bireyin psikolojik düzenlemesine olarak çok ciddi katkılar sağlamıştır. Bu durum, teknolojinin duygularımızı ve hissimizi ne kadar derinden etkileyebileceğini gözler önüne sermektedir.

Benzer şekilde, teknolojik oyunlar oynarken yaşadığımız tepkiler de bunun bir kanıtıdır. Bir oyunu kazandığımızda hissettiğimiz haz veya kaybettiğimizde hissettiğimiz öfke, teknolojinin bir durum kapasitesini gösterir. Eğer duygularımızı etkileyebiliyorsa, bu aynı zamanda öğrenmeyi de hızlandırabilir. Çünkü , hipokampüsün hemen yanındadır. Bir çocuk, genç veya birey bir şeyden haz alıyor, seviyor veya tepki gösteriyorsa, öğrenme daha kalıcı hale .

Çikolata örneği bu durumu pekiştirmektedir: Bir çocuk çikolatayı ilk kez tattığında ondan haz alır ve sonrasında sürekli çikolata isteyecektir. Bisiklet sürmeyi öğrenen bir çocuk defalarca düşse de sürmeye devam eder çünkü bundan haz alır. Aynı şekilde, emekleyen bir bebek defalarca düşmesine rağmen bıkmadan yürümeye çalışır çünkü yürümenin ona haz vereceğini bilir. Bu örnekler gösteriyor ki, bir birey bir ortamdan haz alıyor, seviyor ve hoşlanıyorsa, öğrenme isteği artar ve öğrenmenin gerçekleşme olasılığı da yükselir.

Günümüz , adeta teknolojiyle birlikte doğmaktadırlar. Doğar doğmaz telefonları ellerine alıp parmaklarıyla kaydırmaya çalışmaları, teknolojinin onlar için ne kadar doğal bir ortam olduğunu gösterir. İçerdiği renkler, materyaller ve bin bir çeşit çocuğun dikkatini çeker, ona haz verir ve onu etkiler. Bu durum da doğrudan öğrenmeyi etkilemektedir.

Teknolojinin Dezavantajları ve

Teknolojinin avantajlarının yanı sıra dezavantajları da bulunmaktadır. Özellikle dikkat, yoğunlaşma ve odaklanma noktaları üzerinde etkisi vardır. Beynin adı verilen ön kısmı, dikkat ve odaklanma merkezimizdir. Günlük ders saatleri içinde 7-10 dakikalık kısa süreli kullanımı odaklanmayı olumlu etkileyebilirken, yarım saatten fazla veya daha uzun süreli kullanımlar (özellikle erken çocukluk dönemlerinde, yani 4-5 yaş gruplarında) önerilmemektedir. Ancak 7-9 yaş gruplarında, ders saati içerisinde 5-10 dakikalık seanslar halinde kullanımı faydalı olabilir.

Neden Kullanmalıyız? Beynin İşleme Kapasitesi

Teknolojiyi neden kullanmamız gerektiğini anlamak için beynin bilgiyi işleme şekline bakmak gerekir. Beyin görselleri metinlerden 60.000 kat daha hızlı işler. Beynin işlediği verinin %90’ı görseldir. içeren metinler, görselsiz metinlerden çok daha iyi hatırlanır.

Basit bir deneyle bu durum açıklanmıştır: Metinsel açıklama olarak “Her noktası merkeze eşit uzaklıkta bulunan kavisli bir çizgi” cümlesi okunduğunda, kişi bu metni kısmen hatırlamıştır. Ancak yanında yer alan bir daire şekli sorulduğunda, kişi otomatik olarak “daire” veya “çember” yanıtını vermiştir. Bu deney, beynin metni hızlı bir şekilde işleyemediğini, ancak görseli otomatik olarak işlediğini ve çok daha hızlı hatırladığını açıkça göstermektedir.

Başka bir örnek olarak, “Çöp Adam” veya “Cin Ali” gibi sade, çizgisel karakterler sorulduğunda, katılımcıların büyük çoğunluğu bu karakterleri hatırlamıştır. Ancak, daha renkli ve karmaşık olan “Ninja Kaplumbağalar” çizgi filmini çok daha fazla izlemiş olmalarına rağmen, örneğin Michelangelo’nun kuşağının rengi gibi detaylar sorulduğunda tereddüt yaşanmış veya yanlış cevaplar verilmiştir (örn. sarı kuşak). Bu durum, beynimizin çizgilerle verilen sade görselleri, renklilere göre çok daha hızlı işlediğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, öğretim teknolojilerinde materyaller kullanılacaksa, öğrencilere bir şey öğretilirken veya vurgulanırken, sade ve çizgisel görsellerin daha etkili olabileceği söylenebilir. Öğretmenlerin önemli noktaları kırmızı kalemle daire içine alması da aslında bir öğretim teknolojisi kullanımıdır. Unutulmamalıdır ki, öğretim teknolojisi denilince akla sadece dijital materyaller gelmemelidir; bir kalem bile teknolojik bir malzemedir.

Ders İçindeki Dikkat ve Hatırlanma Eğrileri

Bir ders saati içerisindeki dikkat düzeyleri incelendiğinde, başlangıçta öğrencilerin dikkatinin oldukça yüksek olduğu görülür. İlk 15 dakika, konunun amaçlarından bahsedilen ve dikkat çekici unsurların kullanıldığı bir girişi içerir. Ancak ders ilerledikçe, özellikle 15 ila 40. dakikalar arasında dikkat düzeyi giderek azalır. Dersin sonuna doğru, genel bir tekrar yapılırken dikkat düzeyi tekrar artar ancak ilk seviyeye asla ulaşamaz.

Bu durumun biyolojik bir açıklaması da vardır: En sevdiğimiz bir filmi veya diziyi izlerken bile belirli bir süre sonra uykumuz , çünkü sonsuza dek gözlerimiz açık kalamaz. Sınıfta sabit duran bir çocuk, yemek yemiş olmasına rağmen ATP üretmiyorsa (hareket etmiyorsa), yediği glikoz enerjiye dönüşmez ve uykusu gelebilir. Bu nedenle, özellikle ilkokullarda öğle yemeğinden hemen sonra beden eğitimi dersinin konulması tavsiye edilir. Bu sayede çocuklar hareket ederek yedikleri besinleri enerjiye dönüştürürler ve sonraki derslere (matematik, fen gibi soyut konulara) daha zinde ve enerjik bir şekilde katılabilirler.

Üniversite gibi beden eğitimi derslerinin olmadığı ortamlarda ise bu dikkat düzeyindeki düşüşü engellemek için stratejiler geliştirilmelidir. Özellikle dersin 15 ila 40. dakikaları arasında, öğrencilerin dikkatini artıracak etkenler devreye sokulmalıdır. İşte bu noktada büyük bir rol oynar. Örneğin, Kahoot gibi çocukları yarıştıran uygulamalar, işbirlikli sınıf içi etkinlikler, uygulamaları, örnek videolar, görseller (renkli, çizgisel veya ile üretilmiş), veya yarışmalar kullanılabilir. Bu tür araçlar, öğrencilerin dikkatini dibe vurmasını engelleyerek, öğrenmenin devamlılığını sağlar. Semih hocanın 21. yüzyıl öğretim teknolojilerini daha detaylı anlatacağı belirtilmiştir.

Benzer şekilde, bir ders içerisindeki bilginin hatırlanma olasılığı da dersin başlangıcında yüksekken, dersin ortasındaki bilgilerin hatırlanma olasılığı giderek azalır. Bu düşüşü engellemek ve orta kısımdaki bilgilerin hatırlanmasını artırmak için de yine kullanılması gerekmektedir.

Sonuç: ve Yaşam Boyu Öğrenme

Özetle, bireyin haz almasını, katılımını, öğrendiklerini pekiştirmesini ve hatırlama olasılığını artırmasını sağlar. Bu durum, okul öncesi dönemden başlayarak yaşam boyu devam eden bir öğrenme sürecini kapsar. Geleneksel sınıf ortamları, bir tahta ve sıralarla donatılmış, ilkel sayılabilecek basit mekanlardır; bu ortamda öğrenme motivasyonunu ve dikkati sürdürmek zordur. Oysa günümüz çocukları dijital çağda doğmuşlardır ve dijital yaşamdan koparılamazlar. Bu bağlamda, dijitalleştirilmiş öğretim teknolojilerinin sınıf ortamında çok daha etkili olduğu açıkça görülmektedir.

Beynin günlük öğrenme kapasitesi 4 ila 10 saat arasında değişmektedir. kullanılarak bu öğrenme sürelerinin daha , daha keyifli ve daha akıcı hale getirilmesi mümkündür. teknolojileri, öğrenme süreçlerimizi geliştirmek, beynimizin öğrenme kapasitesini en üst düzeye çıkarmak ve bilgiyi daha kalıcı hale getirmek için vazgeçilmez bir araç haline gelmiştir. Bu Çalışma, teknolojinin öğrenme süreçlerindeki temel önemini vurgulamayı amaçlamıştır.